NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








24 Mayıs 2011 Salı

TÜRK TELEKOM NASIL SATILDI?

Şimdi size 6 yıllık kar tablosunu sunmak istediğim bir şirket var...
Bu şirket yıllardır 7'den 70' e herkesin evine kadar girmeyi başarmış bir şirket.
Bu ipucu belki size tahmin etme konusunda biraz yardımcı olmuştur. Ya da ben rakamları açıklayayım hala tahmin edememişseniz şirketin adınıda söyleyeceğim zaten.

YILLAR                   KAR ( TL )
2004                       3.473.416.673 (Eski paraya göre katrilyonlar yapıyor)
2003                       3.000.668.946
2002                       1.787.867.873
2001                       1.500.353.412
2000                          305.653.667
1999                          346.708.164

TOPLAM                8.188.341.511


Hala bir tahmin yoksa sadece 6 yılda 8 milyar kar yapan bu şirketin adını açıklayayım.

Bu şirketin adı TÜRK TELEKOM

İnsan gurur duyuyor değil mi? Devlet böyle bir kaç şirkete daha sahip olsa bizden belki vergi bile almaz. Hadi vergi aldı diyelim hiç değilse ücretsiz eğitim konusunda bir gelişme olabilir diyor insan. Öyle ya, nasılsa gençler okur, gelecekte ülkenin refah seviyesini yükseltip vergileri de onlar kaldırır.

Neyse konuya dönelim biz. Şimdi siz merak ediyor olabilirsiniz, neden bu rakamlar 2004 yılına kadar sadece?

...Çünkü Türk Telekom adlı bu şirket o yılda Araplara satıldı. Haydi hayırlı olsun.Tabi bize değil Arap Şeyh'e.

Yok yok öyle çok büyük paralara değil. Ben de öyle sandım başta. Bu şirketi türk bir yatırımcı almadığına göre çok çok büyük paralara satılmıştır diye düşündüm. Bakalım öyle ise bizim Arap Şeyh'i (Bizim diyorum çünkü başta da dediğim gibi her eve giren bir şirket bu. Dolayısıyla Şeyh ile bayağı bir haşır neşiriz artık.) Türk Telekom' u kaç para ödeyerek satın almış?

Oger Telekom denilen bu şirket 7 milyar 665 millyon dolara satın aldı Türk Telekom'u.

Yok peşin değil. Sıkıntıya girmesin. 1+ 5 taksite bölündü.

YILLAR                  TAKSİT TUTARI (DOLAR)
2005                        1.310.000.000
2006                        1.116.000.000
2007                        1.189.000.000
2008                        1.266.000.000
2009                        1.348.000.000
2010                        1.436.000.000

TOPLAM                  7.665.000.000


Şimdi basit bir hesap yapalım. 2004 karı yaklaşık 3 milyardı. Bugünkü döviz kuru ile (1.60 TL ) Yaklaşık olarak  1 milyar 800 milyon dolar civarı. Her halükarda bir yıllık karının altında bir ödeme bu ki, bana kalırsa internet kullanımının yaygınlaşmasıyla ve şirketin reklama, sponsorluk anlaşmalarına ayırdığı gelire bakılırsa; hali vakti hayli yerinde olsa gerek. Bu yüzden bu kar her sene artarak devam ediyordur. Yani Arap'ın para ödemesine gerek yok zaten şirket kendi taksitlerini akıllı usluca kendisi ödüyor. Oy maşallah nazar değmesin.

Yani sonuç olarak; Şu an itibariyle Türk Telekom tamamiyle Arapların olmuş durumda. Adamların cebinden 5 kuruş ( Bu rakamlardan bahsettikten sonra kuruş demek komik oldu.:) ) çıkmadan milyarlarca dolara sahip oldular.

Daha fazla ayrıntıya girmeye lüzum yok. Tüpraş' ı da, Erdemir' i bu şekilde sattık.
Hep kar edenleri satıyoruz.
Hep yabancıya satıyoruz.

Hamiş: Bence özelleştirme iyi bir şey. Devlet kesinlikle ticarete girmemeli. Oturup vegisini almalı ve ülkeyi huzur içinde yönetmeli. Sadece bu alanda profesyonelleşmeli. Buraya kadar her şey normal. Tek bir eksikle, Evet özelleştirmek iyi bir şey, fakat yerli yatırımcıya yapıyorsak. Aksi halde bunun adı özelleştirme adı altında ülkeyi parça parça yabancılara satmak; yabancılaştırmak olur.

22 Mayıs 2011 Pazar

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GERÇEĞİ

     Son olarak 2. dünya savaşında yanlış tarafta saf tutan Osmanlı Devletinin çöküşü ile İltilaf devletlerinin bir ülkeyi masa başında nasıl SÖMÜRGELEŞTİRDİKLERİNE bir bakalım.

     Yıl 1918. Mustafa Kemal henüz Samsun'a çıkmadı.

     Osmanlı Devleti adına Rauf Orbay'ın imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşmasının maddeleri:

     Ne ateşkes ne ateşkes...



1- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.

2- Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.

3- Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.

4- İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır.

5- Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.

6- Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.

7- İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.

8- Osmanlı demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır.

9- İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır.

10-Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.

11- İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler.

12- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir.

13- Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir.

14- İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)
15- Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır.

16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletlerinin kumandanlarına teslim olunacaktır.

17- Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.

18- Trablus ve Bingazi’de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır.

19- Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.

20- Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir.

21- İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.

22- Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacaktır.

23- Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir.

24- Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır.

25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.

     Özellikle dikkatinizi 1,7,14,21 ve 24. maddelere çekmek isterim.

     Peki sonra ne oldu...

     Mustafa Kemal bu utanç verici antlaşmaya göz yummadı ve öylece ülkenin itilaf devletleri tarafından sömürgeleştirilmesine karşı olarak bir yıl sonra 1919'da Samsun'a giderek ayaklanmaları başlattı. Tabi bu arada antlaşmanın 7. maddesi gereği ülkenin bir çok ili fransız ve ingilizler başta olmak üzere bir çok devletin yönetiminde idi.

     Bakalım daha sonra ne oldu...

     Kurtuluş savaşı büyük bir zaferle sona ererken, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalayan Rauf Orbay vatan haini olarak görüldüğü için, Atatürk tarafından İsmet İnönü gönderilmiştir. 

     Maddelerine bir göz atın derim buradan http://tr.wikipedia.org/wiki/Lozan_Antla%C5%9Fmas%C4%B1 . 
Nasıl da masaya yumruğumuzu vura vura her dediğimizi imzalatmışız. Nasıl da işler birden bire bizim lehimize dönüvermiş. Ve nasıl da bir millet küllerinden yeniden doğmuş.

     Bununla da bitmiyor olup biten...

     1926'da Ankara Antlaşması'nı imzalayı veriyoruz. O antlaşmada: Irak'ın Musul'dan elde ettiği petrol gelirinin % 10'unu 25 yıllık bir süre için Türkiye'ye vereceğinden ve Hakkari sınırında Türkiye lehine düzeltme yapılacağından bahsediyor.

     İşler bu kadar düzelmişken, Atatürk ölmeden hemen önce Türkiye'yi bir yükten daha kurtarmak istiyor.

     Ve Lozan Antlaşmasın'da yer alan Boğazlar ile ilgili maddeyi beğenmemiş olacak ki; Montrö Boğazlar Antlaşması'nı imzalatarak, boğazların kayıtsız şartsız Türk hükümranlığına bırakılacağı tüm dünyaya kabullendirirken, boğazları bu millete miras olarak bırakıyor, 1937 yılında. Dilerseniz bunun da maddelerine bir göz atın. Biraz koltuklarınız kabarsın. http://tr.wikipedia.org/wiki/Montr%C3%B6_Bo%C4%9Fazlar_S%C3%B6zle%C5%9Fmesi

     Siz ister inanın ister inanmayın ama bir dönem biz tüm dünyada saygı duyulan sözü geçen bir ülkeymişiz.

     1918'de Mustafa Kemal adında ki genç komutan bir ülkeyi sömürge olmaktan böyle kurtardı.

     Peki 1938 den sonra neler oldu...

     Bunları söylemeye dilim varmıyor. Zaten gün kadar aşikar.

     Ben sadece üzerinde yaşadığımız coğrafyada hala ezan sesi duyuyorsak bunu borçlu olduğumuz Ulu Önderin içkisinin, sigarasının konuşulmasından çok bunlarında dillenmesini istedim.

     Allah Senden Razı Olsun Paşam. Yattığın yerleri incitmeyesin...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

KRİZLER NASIL OLUŞUR?

     Bankalar dev ölçüde para-kapital biriktirirler. Bu sanayicilerin kullanımına kredi olarak arz edilir. Kredi, üretilen malların satılmasından önce üretimin devamı olanağı verir. Krizlerden önce görülen fiyat artışları nedeniyle, Kapitalistler stok yapma eğilimine girerler. İşler iyi gittikçe, fiyatlar arttıkça, talepler arttıkça kapitalistler birbirlerine kredi ile satış yapabilirler. Kredi gerçek alım gücü sınırını aşma olanağı sağlar. Böylece bankalar ve kredi spekülasyonları krizin en faal aracı haline gelir. Çünkü; krediler aşırı stok yapma eğilimini tetikler.
     Krizlerin oluşumu kapitalistlerin işlerinin çok iyi gittiği dönemlerde oluşur, patlak verir. Fazla üretim, Pazar tıkanıklığı birden bire ortaya çıkar. Oysa fazla üretim çok önceden örtülü olarak vardır.Kapitalistler birbirlerine bir kredi ağı ile bağlı olduklarından, bazılarının ödemelerinin durması üzerine, bir aşamadan sonra zincirleme iflaslar başlar. Bankalar ve hatta devlet bu gidişi durduramaz olur. Mevduat sahipleri paralarını çekmeye başlar. Hisse senetleri düştükçe düşer. Krediler kesilir. Kriz kredilerden ticarete sıçrar. Fiyatlar düşer ve bu süreç aniden başlayıp durdurulamaz boyutlara ulaşır. Fabrikalar üretimi azaltır. Üretim durur. Birçoğu kapanır. İşçiler kitlesel olarak işten çıkarılır. Gündelikler düşer…
      Krizden önceki süratli gelişme dönemi, sadece tüketici taleplerinden kaynaklanmaz. Fiyat artışı bekleyen tüccarların, spekülasyon, hatta karaborsa niyetli mal stoklamaları tüketici taleplerini aşar. Böylece gizli kalan bir fazla üretim meydana çıkar. Üretim bütün hızıyla gelmeye devam eder. Ancak bir yerde bir tıkanıklık, bir satış duraksaması olunca o zamana kadar  gizli kalan fazla üretim çok büyük bir mal kitlesi olarak ortaya çıkar.
      ‘…Ve kriz başlar. Bankalarsa bunun en büyük tetikleyicisidir.’’
     Sizin anlayacağınız ekonomik krizler öyle durduk yere çıkmaz. Her şey gibi, ekonomik krizinde bir oluşum sebebi vardır ve tabi ki buna sebep olan birileri de.