NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








30 Aralık 2011 Cuma

YILBAŞI PİYANGOSU BANA ÇIKARSA

Hayatımda ilk defa kendim için bir şeyler umut ederken eylemde bulundum ve bir piyango bileti aldım. İnanmak başarmanın yarısı diyorlar ya. Bence tamda salaklara göre bir cümle bu. İnanmak başarmanın yarısı falan değil. İnanmak, hayal kurmaya başlamanın ilk adımı.

Bende önce piyangonun bana vuracağına inandırdım kendimi. ( Tam olarak inanmış değilim tabi. Çalışmalarım sürüyor günde en az üç kere kendime telkinde bulunuyorum kazanacaksın diye ) Sonra başladım hayal kurmaya. Şimdi bu para bana çıkarsa ne yapacağım ? Hemen altıma maserati çekmeyeceğim tabi. O zaman bana çıktığı çok belli olur. =))

Sonradan görme gibi şimdiye kadar kurduğum hayalleri çöpe atıp, paranın büyüsüne kaptırmamayı düşünüyorum kendimi evvela. Ezelden gelen hayallerime yer vereyim diyorum. Benim o makul hayallerim.

Hepsini yazamayacağım ama ilk 5  listesi yapabilirim.



Mesela birincisi, şöyle İspanya'ya, Madrid dolaylarına uzanıp, bir El clasico izlemek şahane olurdu. Playsitation'da oynaya oynaya Messi'nin 3D olduğuna falan inanmaya başladım çünkü. Yakından görmem şart. Hem gitmişken Arda'nın üzerine boğa salarım belki. Düşününce eğlenceli geliyor. Nasılsa bok gibi param olacak.



İkinci olarakta Mısır gezisi olabilir. Dünyada görülmeye değer şeylerin 3'te 1'i Mısır'daymış hem. Şöyle güneş batarken çölde deve üzerinde bir tura çıkmak, İskenderiye Feneri'nde içmek demiycem çünkü, ülkeye canlı dönmek istiyorum yapacak çok şey var daha. =)) Piramitleri avcumun içinde tutarken fotoğraf çekinebilirim mesela. Çok şapşalca ama herkes hayatta bir kere bu foto hilesini yapmalı bence. Ordanda Marakesh, Casablanca falan bir Fas yapar geri dönerim.



Üçüncü olarak kocaman bir arazi satın alırdım. Bol yeşillik içinde, koca bir ev-kütüphane yaptırırdım. Şöminesi de olurdu. Ahşap ve eski taş duvarları olurdu. Mistik bir havası. İngiliz mimarisi. Şöminenin karşısında, kahve içerken kitap okumanın dayanılmaz hafifliğini iliklerime kadar hissederdim. Her zaman değil tabi. Hayata küsmek için daha erken. 50 den sonra kendimi oraya kapatmayı düşünebilirim ama.

( Buna uygun bir resim bulamadım. Aslında aramadım da. =)) )



Dördüncüsü en az bir yıllığına Amsterdam'a yerleşirdim. Yel değirmenleri ülkesi. Sular altında kalmadan önce bu ülkenin tadına varmak istiyorum. Sakal bırakırdım. Kapri giyerdim. Bisiklete binerdim. Yel değirmenlerinin altında içerdim. Her gün içerdim. Ne bulursam içerdim ama. Partiler verirdim sonra. Eğlenceli olurdu. Bir yıl Amsterdam'da yaşanır hertürlü. Ömrümün sondan 5 yılını burada 1 yılda seve seve tüketirdim anlayacağınız. Ama belki sonbahar için İstanbul'a gelebilirdim. Çünkü sonbahar en güzel İstanbul'da yaşanır.



Beşinciye'de Venedik'te akşam spagetti yemek diyorum. Basit ama etkili. =)) Mam ma mia yani anlayacağınız.



Daha o kadar çok şey var ki, utanırım anlatamam.

Tabi bu arada ev, araba falan alıyorum. Ailemi ihya ediyorum. Kimsesizlere, muhtaçlara yardım yapıyorum. Eğitimime harcıyorum. Hepsine olmasa da ''Tamam lan çıkarsa eğer sana da şunu alacağım.'' Diye söz verdiklerimi yerine getiriyorum. Bunlar bankolar zaten.

Daha neler neler...

Not: En kötü 50.000, 100.000 bine falan da razıyım. =))





29 Aralık 2011 Perşembe

Platonik Megoloman

Bu evren benim için yaratıldı.
Sırf ben gezinebileyim diye sokakları yapıldı.
Yalnız kalmayım diye diğer insanlar.
Sonra bir de sen varsın tabi.

Aşık olayım diye sen yaratıldın.
Şimdi oralarda bir yerlerdesin.
Sahi neredesin?
Keşke dünya bu kadar karmaşık bir yer olmasaydı.
Sen olsaydın.
Bir de ben.
Tabi sokaklarda...

18 Aralık 2011 Pazar

BAZEN BİR SAYFAYA BEDELDİR TEK BİR CÜMLE

Şimdi ben buraya affetmek konusunda bir sayfa dolusu örnekleme yapardım fakat, bu sefer kolaya kaçacağım sanırım. Ve anlıyorum ki; Bazen bazı konular hakkında sayfalar dolusu şey yazarak, anlatmak istediğinizi okuyucuya kolay yoldan ve tam anlamıyla geçirebilirsiniz. Bazen de tek bir cümle ile zor yoldan başarabilirsiniz.

İşte O tek cümlelik, sayfalara bedel özdeyiş:

Affetmek için iki kişilik erdem lazım. ''Hem onu affetmek, hem onu affettiğin için kendini affetmek.'' (Orson Welles)

13 Aralık 2011 Salı

Cehalet Mutluluktur.

     ''Her hangi bir, iki bacağın arasından çıkıp, dilediğin yumurtalığı seçemiyorsan eğer, hangi özgür hayattan bahsediyorsun? Örneğin, babanın o prezervatifi kullanmaması senin elinde miydi? Değildi. Bir araya gelen milyonlarca ihtimalin olasılıklı bir birleşimisin sen. Annenle babanın tanışmasından söz ediyorum yani. Hey sana söylüyorum anlıyor musun beni?'' diye isyan etti adam. Çocuk, adama  böyle düşünmesinin sebebini sorduğunda ise, bir iki saniye çocuğun yüzüne anlamsızca baktıktan sonra, yanıt vermeden atladı açık olan pencereden.

     Çocuk yerde hareketsizce yatan adama bakarken, az önce onun söylediği cümleleri aklından geçirdi ''...Annenle babanın tanışmasından söz ediyorum yani...''. ve annesi ile babasının kendisini bebekken terk ettikleri, bu yüzden de onları hiç tanımadığı için memnun oldu. Sonra yatağına dönüp uykuya daldı.

     Özgürlük çocuk için hiç bir şey ifade etmiyordu.Adamın söylediklerinden tek kelime dahi anlamamıştı. Gerçekte ne anlatmak istemişti, niçin intihar etmek istemişti, hiç bir anlam veremedi. Bu yüzden de çoğu insan gibi bütün söylediklerine kafa yormak yerine, sadece son söylediği cümleyi düşündü. O asla böyle bir şey yüzünden hayatına son vermezdi. Cehalet onun en büyük silahıydı. Cehalet onun için mutluluktu. O bunun farkında olmasa bile...

     Özetle; Cehalet gerçekten mutluluktur. Sorgulamadan ve amaçsızca yaşanan bir hayat gerçekten çok uzun sürebilir. Boş ama mutlu bir hayat, boş ama uzun bir hayat.

 
 

2 Aralık 2011 Cuma

DİN KATLİAM YAPMAMIZI MI EMREDİYOR?

   

     Bu resme facebook üzerinden bir sayfada rastladım ve kendimce konuya bir yorum getirmek istedim. şu sayfadan bakabilirsiniz. bayağıda bir üyesi var.

     Nedeni basit, çünkü biz insanlar bir şeyler yemeden hayatta kalamayız. Bitkiler de canlı o halde onları da yemememiz gerekir. (Buğday,pirinç vs.) Bu durumda geriye yemek için taş ve topraktan başka bir şey kalmıyor. Hatta içtiğimiz suda da canlı bakteriler var, belki onları incitmemek için su da içmemeliyiz ha?

     Tabi öte yandan insanların bu durumu kullanarak bir hayvan katliamı yapmamaları içinde, Kur'an'da enam suresinde belli başlı hayvanların adı geçiyor yemek için. Koyunda bunlardan bir tanesi. Hepsi bu yaşamın sürekliliği için bu şart. Doğada her gün avlanan hayvanlar var. Bunu yapmalarını onlara içgüdüleri söylüyor.

     Bu yüzden de bu resmi yapan parlak zekalıya soruyorum; biz ne ile besleneceğiz? Ve kendisi hayatı boyunca hiç et yememiş mi?

     Yine aynı zeka küpüne bir de şu soruyu sormak istiyorum; yılan falan mı yiyelim? Ne de olsa o sevimli bir hayvan değil. Belki bu bizi daha az cani yapar.

     Benim şahsi fikrimi soracak olursanız: Bir insan illede Ateist ya da agnostik olacağım diyorsa da, bundan daha akıllı bir beyne ihtiyacı olmalı.

     Sonuç olarak; Kurban bir katliam değildir. Adolf  Hitler'in Almanya'da gaz odalarında yahudilere yaptığı şeyin adı katliamdır. ABD'nin 1968'de Vietnam'da ve yakın tarihte Irak'ta yaptığı şey de katliamdır. Avrupalıların elmas ve altın için, Afrika'da yaptığı şeyin adı da katliamdır. Fakat, kurban bayramı katliam değildir.