NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








30 Ağustos 2013 Cuma

BİZ ÜÇ ARKADAŞ

     Bizim şu küçük zeka küpü piç ne güzel söylemişti o gün ''Biz üç arkadaş hiç ayrılmayalım'' diye.

     Bir gün biz bu üç arkadaş halk kütüphanesine gitmeye karar verdik. Halk kütüphanesinde çoğu zaman okumaya değecek nefis kitaplar çıkıyordu. Kütüphaneye varınca hepimiz bir tarafa dağıldık. Yapacak hiç bir işimiz olmamasına rağmen sanki vaktimiz çok kıymetliymiş gibi hemen kitaplara bakınmaya koyulduk. Birden o an çok garip bir şey oldu ve rafların arasında gezinirken kocaman bir et beninin bana doğru geldiğini fark ettim. O zamana kadar hiç bu kadar büyüğünü görmemiştim. Kadının tam burnunun altındaydı. Yüzü o kadar kırışıktı ki, bir kısmının da etlerinin altına gömülmüş olduğunu düşündüm et beninin. Bir çeşit buz dağı gibiydi. Ama etten yapılmış gibiydi.

     Bir milyon yaşında olduğunu düşündüğüm kütüphane görevlisi kadın, yanıma gelip ''Evladım yarım saattir seni izliyorum neden aldığın hiç bir kitabı doğru yerine koymuyorsun?'' dedi. O zamana kadar böyle yaptığımın farkında değildim ''Vay canına'' dedim. Yaşlı kadın ''Bende öyle düşünüyorum yaptığına şaşırmamak mümkün değil'' diye karşılık verdi. ''Vay canına bende dudaklarınız yok zannediyordum. Yakından bakınca et beninizin arkasında oldukları fark ediliyor ama. Endişelenecek bir şey yok.'' dedim. O an düşündüğüm sadece buydu. Yaşlı kadın sakince ''Seni piç velet'' diye fısıldadı. Ama yanlışı vardı. Piç olan ben değil, bizim ufaklıktı. Onu çağırdım hemen yanımıza. Gelir gelmez bir den irkilerek ''Vay canına bu kadının dudakları yok.'' diye bağırdı. Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Ben hemen araya girdim.''Yok bende önce öyle sandım ama dikkatli bakarsan eğer et beninin arkasında olduklarını görürsün'' diye sakinleştirmeye çalıştım. Bizim ufaklık tekrar söze girdi. ''Evet, evet dikkatli bakınca fark ediliyor.'' Yaşlı kadın kafasını iki yana sallayarak ''Siz yeni nesil ne zaman adam olacaksınız?'' dedi.

     ''Hanım efendi siz de -otomatik portakal- var mı?'' dedi kadının arkasından bir ses. Bu bizim üç numaralı arkadaşımızdı en aklı başında olanımız oydu. Kadın ''Size ayıracak vaktim yok'' derken bize, arkaya doğru yavaşça dönmeye başladı. Çok yavaş hareket ediyordu gerçekten. Dönüşünü tamamlamak üzereyken tam bizim üçüncü arkadaştan ''Aaaaaa!'' diye bir çığlık geldi. Ses kütüphanenin duvarlarında çınlamıştı resmen. Bütün kütüphane dönüp bize ters ters bakarken hızlıca eli ile ağzını kapadı. Sonra yavaşça elini çekerken çok gizli bir şey söylüyormuş gibi yaşlı kadına fısıldadı. ''Hanım efendi dudaklarınız ?'' Bizim küçük piç gülümsedi ve araya girdi ''Yok yok. Ben de ilk başta öyle sandım. Bekle dönmesi bitsin, sol alt taraftan dikkatlice bakarsan gözüküyor. Konuşunca da biraz belli oluyor'' demesiyle kadın isyan etmiş gibi benini çekiştirmeye başladı. Çok ilginçti benini çekiştirince bir den yirmi yaş gençleşiyordu. Yüzündeki kırışıklıklar ahenkle dalgalanmaya başladı. ''Yapmayın efendim aman.'' dedi bizim aklı başında olan arkadaş. Dediyse de, kadın ben'i koparmaya niyetliydi. Kadının, sebepsiz yere ve aniden ortaya çıkan bu mazoşist tavırlarına bir anlam verememiştik doğrusu. Bu kadar yaşlı olunca insan gel gitler yaşıyor olmalıydı. O ve beni arasına girmenin doğru olmadığına karar verdim. Sonuçta özel hayatlarına burnumuzu sokmak doğru olmazdı. Kendi sorunlarını kendileri çözmelilerdi. O an kendimi böyle düşündüğüm için neredeyse tebrik edecektim. Çok aklı başında bir karar vermiştim. Bizimkilere sorma zahmetine bile girmeden döndüm ve ''Haydi onları biraz baş başa bırakalım'' dedim ekibe. İkisi de kadının bu hastalığına üzülmüş olarak kafalarını öne eğip yürüdüler ve kütüphaneden çıktık.

     Bizim ufak piç dışarı çıkınca durdu. O durunca biz de durduk. '' Ne oldu? Neden durdun? '' diye sordum. '' Şu kadın '' dedi sadece. '' Ne olmuş o kadına? '' diye sordu bizim üçüncü aklı başında olan arkadaş. Bizim küçük piç cevap verdi '' İşte öyle et benini çekiştirmeye çalışması çok kötüydü. Yıllarca beraber yaşamışlar şimdi birden sebepsiz yere ayrılmaya çalışmasını görünce içim cız etti. Biz üç arkadaş hiç ayrılmayalım. '' dedi. Biz güldük. '' Hadi gidip bakkaldan gazoz alalım dedim.'' Hep beraber bakkala doğru yola koyulduk.


14 Ağustos 2013 Çarşamba

UZAK DOĞU TARZI HÜZÜN

Çocuk, kız giderken arkasından '' 是勢所必至;因 '' diye bağırdı. Kız hayretler içerisinde dönüp çocuğa kısa süreliğine bir bakış attı ve gözlerini, çocuğunkilerden ayırmadan '' 是勢所必至;因此,台灣非但應順勢而為,更應因勢利導。因而,不 論是國民  黨或民進黨執政,均應努力爭取在 '' diyerek serzenişte bulundu. Çocuk hatasını anlamıştı '' 是勢所必至;因此 ,台灣非但應順 '' dediyse de artık bir anlamı yoktu. Zaten gitmeyi kafasına koyan kız bir de bunun üzerine hiç durmayı düşünmedi. Ve kız giderken çocuk sadece, kızın adımlarını saymakla yetindi. Köşeyi dönene kadar 28 adım atmıştı. Çocuk son kez sessizce '' 是勢所必至; '' diye fısıldadı ve yenilgiyi kabul etmişçesine başını öne eğip, kızın gittiği yönün aksine doğru yürümeye başladı.

Yazılmaya gerekli görülen not: Bu hikaye için bana ilham veren Vicki Zhao Wei 'ye saygılar.




5 Ağustos 2013 Pazartesi

ADALET

''Adalet ne demek, baba?'' diye sordu çocuk. ''Ben de ne anlama geldiğini artık bilmiyorum.'' dedi adam, takvim yaprakları 05.08.2013'ü gösterirken.