NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








29 Kasım 2014 Cumartesi

BÖYLE GECELERDE

Böyle gecelerde üstelik sabaha da bir şey kalmamışken gidenlere daha çok üzülüyor insan. ''Gitme'' demek, ''Kal'' demekten daha kolaydı halbuki. Gitmemesi için yüzlerce bahane sıralayabilirdim: Bu saatte trafik olur, havada epey soğuk, araba bulmakta zor iş... Ama, ''Kal'' demek... ''Kal'' demek için pek bir sebep var gibi gözükmüyordu. Aynı kapıya çıkıyorlar gibi görünüyordu, fakat aynı dağın bir birlerini ömür boyu göremeyecek iki  yüzü gibiydiler.

Kelimelerle aram hiç bir zaman iyi olmadı. Adam gibi iki kelimeyi yan yana getirip, şöyle afilli bir cümle kurduğum pek görünmemiştir yani. O gece kurmam gerekiyordu, ama kuramama ihtimalim çok yüksekti. Yine belamı bulmuştum işte, çünkü sabah olduğunda giderse, söyleyemediğim sözlerin pişmanlığını uzunca bir süre yaşayacaktım. Böyle bir lanetim vardı. Başına gelecekleri çok iyi biliyor olup ta, hiç bir şey yapamamaktı benimki. Niyetim hep üzüm yemekti, ama ben her seferinde bir yolunu bulup bağcıyı dövüyordum. Kendi kollarını kesip vitrine koyan kasaptan ne farkım vardı ki?






2 Kasım 2014 Pazar

Bir Şehre Karşı Durmak

     Bilmem kaç kere gördüm adını bu şehrin tabelalarında. Bir esnaf lokantasının camında örneğin, iki sokak yukarıdaki fotoğrafçının paslı levhasında ya da reklam tabelalarında bir TV kanalının yeni başlayacak olan sabah programı için yaptığı o ruhsuz tanıtımlarında... Adının böyle şeylere alet edileceği hiç aklıma gelmezdi.

     Anlaşılan Haziran Ayı'nda dolu yağdığı için ettiğim küfrün intikamını alıyor şehir benden. Belki de, bozuk yollarından şikayetçi olduğum için... Bir de her gün trafiğine lanet okuyorum, o da var. Bütün bunlar böyle bir intikamın gerekçeleri sayılabilir mi?

     Oysa bir zamanlar sırf sen yaşıyorsun diye hayrandım bu şehre. Şimdi senin yüzünden kanlı bıçaklıyız.  

   
     (Bir dostumun hayatından esinlenerek...)