NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








16 Temmuz 2011 Cumartesi

İSTANBUL HAKKINDA İLK AĞIZDAN HOŞ BİR SOHBET.

     Bugün öğle suları Zeytinburnu' nundan, Avcılar' a gitmek üzere metrobüse bindim. Bir elimde Ahmet Ümit'in 12 eylül zamanı, yaşanmış kısa hikayelerini anlatan '' Çıplak Ayaklıydı Gece'' isimli kitabı diğer yandan, ona eşlik eden Ajda Pekkan'la yolculuğa başladım.
     Yanımda ki koltuk bir süredir boş. Her ne kadar yanıma güzel bir bayanın oturacağı ümidiyle kitabı mı okumaya devam etsem de, 60 yaşlarında yaşlı bir amca oturdu. Giyimi temizdi. Hatta bu sıcakta takım elbise giymesi de şaşılası şeydi doğrusu.
     Tam Bahçelievler durağına gelmeye yakın parça değişirken amcanın '' Offf! Zaten İstanbul' un yazı ile kızına güven olmaz.'' dediğini duydum. Sonra yeni parça başladığında hala amca bir şeyler mırıldanıyordu. İ-podun pause tuşuna basıp kulak kabarttım birden.
     Sonra daha fazla tutamadım kendimi ve sordum: '' Hayırdır Bey Amca, dertlisin galiba?'' dedim. Ve Avcılara kadar sürecek kısa ama bir o kadar da uzun olan sohbeti başlatmış oldum.
     Amca: Sorma evladım eskiden de bu kadar sıcak olurdu ama, bu kadar bunaltıcı olmazdı hava.
     Ben: Olur mu amca şimdi küresel ısınma var. Hiç yoksa senin bahsettiğinden 2-3 derece daha sıcak şimdi havalar. O yüzden bunalıyor insan.
     A: Ben anlamam küresel ısınmadan. Biz buraya göç ettiğimizde İstanbul 1 milyondu. Şimdi nereden baksan 20 milyon.
     B: Eee orası da doğru tabi!
     A: Doğru ya. Eskiden sirkecide yaşardım ben. O zaman nerede böyle metrobüsler, otobüsler. Biz çemberli taşta yarım saat otobüs beklerdik. Şimdi 5dk. bir otobüs geçiyor. Eskiden her yer trendi. Hani siz taksime çıkıyorsunuz ya, her yerde ondan vardı.
     B: Şimdi ki kadar kalabalıkta değildir galiba o zamanlar otobüsler?
     Amca hafiften gülümsüyor ama, hasret, acı, pişmanlıklar herşey var o gülümsemede. Derken devam ediyor.
     A: Ah evladım, ben Bakırköy'de yaşıyorum. İlk geldiğimizde Sirkeci'deydik. O zamanlar bir insan Kapalıçarşı'da, Sirkeci'de yaşıyorum dediği zaman, önünde ceket iliklenirdi.Varlıklı insanların semtleriydi buralar. Biz Beyoğluna çıkacağımız zaman, takım elbiselerimizi giyer, sinekkaydı traşımızı olur öyle çıkardık. Eskiden insanların bir birlerine saygıları vardı. Şimdi ne yaşlıya, ne kadına saygı kalmış. İstanbul eski İstanbul değil. Sana bu anlattıklarım 50 yıl öncesi.
     Biraz daha yaşlı olsa hemen soracağım Atatürk'ü gördün mü diye? Ama artık az kaldı Avcılara varmak üzereyiz. Devam ediyor. Sözünü hiç kesmek istemiyorum.Yine bir ah çekerek devam ediyor konuşmasına.
     A: Ah evladım, Ben Bakırköy'de yaşıyorum. Artık sayımız çok azaldı. Bizim gibi Bakırköy'lü kalmadı. Ya öldüler, yada kaçtılar buralardan. Benim annemin, babamın İstanbul dışında hiç akrabası yok. Yoksa bir dakika daha durmam burada bende giderim. Gurur duyulacak hiç bir şeyi kalmadı artık İstanbul'un. Eskiden de acımasız dı, yeni geleni gözünü kırpmadan harcardı, mamafih* şimdi başka türlü bir hal var bu şehirde...
     Aynen konuştuğu gibi yazmaya çalışıyorum aklımda kaldığı kadarıyla. O zamana kadar ''mamafih'' bu kelimeyi hep Reşat Nuri Güntekin'nin kitaplarında duyardım. O çok kullanırdı. Hiç gerçek hayatta birinden duymamıştım. Şaşırdığımı eklemeliyim. Ben soruyorum, amca devam ediyor.
    B: Başka bir hal derken?
    A: Eskiden azıcık saf isen eğer, gözünün yaşına bakmaz basardı üstüne, lakin mertçe basardı. Şimdi namert bir tavrı var. Başka bir hal işte. Sizin anladığınız dilden anlatamam. Şimdiki gençler bile başka bir dil konuşuyor. Offff offf! artık yaşanmaz bu şehirde.
    Bu son söylediği klişe cümleyi çok duydum ama, hiç gerekçesiyle duymamıştım. Kısa bir sessizlikten sonra tekrar devam ediyor.
    A: Bak, hiç unutmam bir gün arkadaşlarla Heybeliye gidiyoruz. O zamanlar adalara çok rağbet vardı. Biz bunaldık mı, ya Yeşilköy sahile ya da adalara kaçardık. En çokta heybeliye giderdik. Şarkısı da var hani. Nevalemizi almışız. Rakıyı bizim rahmetli Eyüp, babasınından manav alışverişi yapmak için para isteyip almış, gazeteye sarmış getiriyor. O zaman tekelden başka rakı markası yok öyle. Esasen benim alkolle aram hiç yoktu ama, kadim bir dostumuzun, sevdiği nişanı atmış dertli tabi. Onu kırmamak için bende udumu aldım, bir kaç arkadaş daha sirkeciden vapura bindik...
     Derken anons geçiyor. '' Avcılar bu istikametteki son durağımızdır. '' gibi bir şeyler söylüyor banttan kadın.
     Ne çabuk geçmişti yolculuk. Oysa daha öğrenecek neler vardı bu şehir hakkında ilk ağızdan. Bu kısa sohbet için teşekkür ediyorum amcaya. Daha önce hiç karşılaşmamış olan bana elini uzatıyor ve tokalaşıp ayrılıyoruz.
     Çok duyar, çok okurdum eski İstanbul'u fakat, hiç bu kadar samimi dinlememiştim. Amcanın adını cismini öğrenemeden sırra kadem basıyor kendisi. Benim payımada bu yazıyı yazmak düşüyor tabi. Amcanın hatırına.

* Fakat, anlamındaki eskiden sıklıkla kullanılan bir kelime.

1 yorum: