NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








31 Ekim 2013 Perşembe

İZMİR

İzmir'de rastlamalıydım sana
Vakit epey geç olmalıydı,
Büyük caddelerin birinde yürürken
Ve 8 yıl önce mevsim sonbaharken


14 Ekim 2013 Pazartesi

SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ

Onur Ünlü'nün tüm filmlerini sorgusuz sualsiz kabul edecek bir kitle var sanırım. Çünkü ''Onur Ünlü Tarikatı'' diye bir olgu var. Biz de bu gerçekte var olmayan tarikatın gerçekte kayıtlı olmayan üyeleri olarak Deniz ile filme gitmeye karar verdik. Aslında dürüst olmak gerekirse bir parça onu ben zorladım.

Film Onur Ünlü'nün bundan bir önceki filmi olan '' Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi'' adlı filminin yalnızca 50.000 gişe yapmasının ardından, sinemaya tepki olarak bağımsız organizasyonlarla Türkiye ve Türkiye dışındaki coğrafyaları geziyor.

Pazar günü saat iki ye yaklaşırken Fındıkzade'de küçücük bir tiyatronun yolunu tutuyoruz. Çevre Tiyatrosu. Reklamı yapılmayan film için meraklı kalabalık çoktan tiyatronun önünde toplanmıştı. Biz de tiyatroya şöyle bir göz atıp filmi beklemeye koyulduk. Derken saat geldi ve  yerimizi aldık. Salon bir hayli küçüktü. Öyle ki; koltuk sıraları Z ye kadar gitmiyordu. U'da bitiyordu sanırım. Salon'da kolduklar aynı sırada olduğu için, film boyunca kaderinizi ön sıranızda oturan kişinin kafası belirliyor.

Film, Akhisar'da bir kasabada yaşayan süper güçleri olan kasaba halkının hikayesini anlatırken ''Cemal''  adında bir karakterin hayatına odaklanıyor. Cemal'i, yine bir Onur Ünlü yapımı olan ve ''Gezi Parkı'' olayları sırasında verdikleri tepkiler dolayısıyla yayından kaldırıldığı düşünülen Leyla ile Mecnun ekibinden Ali Atay oynuyor. Diğer oyuncular da Leyla ile Mecnun'dan aşina olduğumuz kişiler.

Cemal içine kapanık, ruhsal sorunları olan ve baba mesleği olan berberliği devam ettirirken hayatın tek düzeliğinden sıkılmış bunu kendine bile itiraf edemeyen bir karakter. Duvarlardan geçebilme ve duvarların ardını görebilme yeteneği var. Cemal'in kafasında dönüp duran bir tekerlek var bir türlü durduramadığı. Tam da tekerleği durduğu yerde film başlıyor, çünkü hayatını değiştereceği kadınla (Demet Evgar) tanışıyor Film boyunca Cemal'in hayatı bizleri içine alıp hüzünlendirirken yer yer ege şivesi ile geçen dialoglar ile kahkaha ya boğuluyoruz. Bir ara Deniz'in gülerken ağladığına şahit bile oldum. Gerçi Deniz'e göre filmdeki kadına şiddet sahneleri fazla abartılmıştı. Bana göre ise Erkeğe şiddet sahnelerinden daha fazla değillerdi.

Filmde ne kadar gülsek de çoğu zaman olay örgüsünün içerisinde kederleniyoruz. Ve yine Onur Ünlü yapmış yapacağını demekten kendimizi alı koyamayacağımız bir finalle karşılaşıyoruz.

Film iki hafta İstanbul'da gösterildi. Bu yazıyı ilk hafta izledikten sonra yazmak isterdim fakat son gösterimine yetişebildik. Bu yüzden film Türkiye turnesine tekrar başladı.

Değinmeden geçemeyeceğim bir yerde filmin müzikleri. Mehmet Erdem Gülmek için yaratılmış gözlerde yaşlar niye bu şarkıyı değilde başka bir şarkıyı seslendirmiş olsaydı tüm filmin kaderi ile oynayabilirdi diye düşünüyorum.

Filmin en vurucu sözü ise; '' Ben daha önce karısından özür dilemek için şiir okuyan bir adam tanımadım'' diyen Cemal'a aşık olan kitapçının repliği olsa gerek. Tabi bu benim düşüncem sizi yakalayacak başka cümlelerde bulabileceğinizden eminim.

Ve Çevre Tiyatrosundan ayrılıyoruz. Hava hala aydınlık fakat biz filmin etkisindeyiz. Sonra soluğu Beşiktaş'ta aldık. İstanbul'da güzel bir pazar geçirmenin bir çok yolu var belki ama bu da kesinlikle onlardan biriydi.




1 Ekim 2013 Salı

GECE

Gece geliyordu. Herkesi bir telaş aldı. Güneş dağların ardından yavaşça kayboldu. Kasaba sakinleri fenerlerine sarıldılar ve hepsi birden Gece'yi fenerleri ile uzaklaştırabilecekleri umuduna kapıldılar.

Belirsiz bir sessizlik vardı. Boş yere beklemeye koyuldular. Saat tam on ikiyi vurduğunda hepsi birden fenerlerini yaktı. Derken bir çığlık koptu. Bu Gece'nin çığlığı idi. Gece çığlık çığlığa onlara yaklaşıyordu. Kimse yerinden son ana kadar kıpırdamadı. Ta ki, Gece birinin üzerine atlayıp onu tek hamlede parçalayana kadar. Sonra herkes kaçışmaya başladı. Gece kasabalıları teker teker avlıyordu. Pençeleri o kadar büyüktü ki, yine tek bir hamle ile iki metrelik bir erkeği dokuz parçaya bölmüştü.

Kasaba halkı Gece ismini taktıkları bu canavar ile nasıl dövüşeceklerini bilmiyordu. Ona hiç bir şey işlemiyordu. Daha önce silahlarla üzerine kurşun yağdırmışlardı ama işe yaramamıştı. Kurban vermeyi denediler fakat, Gece zaten istediği zaman onları avlıyordu. Hatta, bir keresinde üzerini komple ateşe vermeyi bile başarmışlardı fakat, bu sadece Gece'yi daha net görüp dehşete düşmelerine yol açmıştı. Zifiri karanlıktı derisi. O yüzden ona gece adını takmışlardı. Gözleri sarıydı ve çok küçüktü. Beş metre boylarında, her biri 60 cm uzunluğunda hançeri andıran 9 tane tırnağı vardı pençelerinde. Hiç tüy yoktu derisinde; yeni doğmuş bir yarasa gibiydi teni. Kafasının ortasından yukarıya doğru sarmal şeklinde uzanan kemik renginde bir de boynuzu vardı. Bir keresinde 10 yaşlarında bir çocuğu tek hamlede yutmuştu. İnsan'ı korkunç bir dehşete düşürün ikişerli olarak dizilmiş bir arka sıradakiler ağızının içerisine bakan, ön sıradakiler dışarı doğru hafif kıvrımlı, jilet gibi keskin sayılamayacak kadar çok dişi vardı ağızında. Teni bu kadar karanlık olmasaydı adı mutlaka öğtücü olurdu. Onun hakkında gerçekten çok şey biliyordu kasaba halkı, nasıl öldüreceklerinin dışında.

Gece o gün kasaba halkından tam 3 kişiyi parçalamış ve 1 tanesini de yanına alarak oradan uzaklaşmıştı. Küçük bir çocuk, ölenlerden birinin vücudundan kopmuş bir eli almış parmaklarının arasındaki feneri almaya çalışıyordu.

Bu kadar karanlık bir canavara ışık da bir şey yapmıyorsa, onu öldürecek şeyi çok merak ediyordu kasaba halkı?

Tam olayların üzerine yabancı bir adam belirdi gecenin uzaklaştığı yerde. Hava o kadar sisliydi ki adamı önce fark etmekte zorlanmıştı kasabalılar. Adam elinde bir ipe asılmış bir şey sürüklüyordu arkasında. Zorlandığına göre büyük bir şey olmalıydı diye düşündü kızıl saçlı bir genç kasaba halkının arasındaki.

Sonra sislerin arasından çıkan şeyi görünce bütün kasabalı koro halinde oldukları yerde donakaldılar. Bu Gece idi. Sislerin ardında beliren gizemli bu adamın arkasında sürüklediği şey Gece'den başkası değildi. Gayrı ihtiyarı tüm kasabalı kısa süreli şokun ardından, bu gizemli adamın kim olduğunu merak etmeden evvel çığlık çığlığa sevinç nidaları savurdular.

Kısa süre sonra adam onlara yaklaşınca durdu ve onunla birlikte kasabalılar da duruverdi. Adamın kafasında büyük bir şapka vardı ve başı hafif öne doğru eğikti. Bu yüzden suratının ağız bölümünden yukarısı gözükmüyordu. Tüm kasabalılar fenerlerini yerde öylece yatan Gece'nin üzerinden, gizemli adama yönelttiler. İçlerinden bir tanesi adamın elini sıkıp teşekkür etmek için gülerek yanına yaklaştı. Ve elini uzattı. Gizemli adam kımıldamıyordu. Şapkası neredeyse bütün yüzünü kaplamıştı ve tek görünen yeri ağzıydı. Birden şapkasının ardından sinsi bir gülümseme belirdi ve yavaş hareketlerle kafasını yukarı kaldırdığında, tüm kasabalı şaşkınlık içinde adamın alev gibi parlayan kızıl gözlerine bakıyorlardı. O anda bu yabancının, kendileri gibi normal bir insan olmadığını anlamıştı kasaba halkı. Adamın yüzündeki sinsi gülümseme daha belirgin olunca öndeki iki dişinin yılan dişi gibi olduğu fark edildi. Elini uzatan adam geri çekmemiş ve adeta dona kalmıştı. Bakışlarını bu gizemli adamın elinde oynadığı bir çift gözden alamıyordu. Bir an aklına Gece'nin yanında götürdüğü Kurban'ın gözleri olabileceğini düşündü adam. Adam bunu düşünürken de, bir den çok hızlı bir hareket ile dişlerini adamın boğazına geçirip kafasını koparttı. Şimdi Gece'yi unutan kalabalık korku içerisinde kaçışmaya başladı, fakat insan görünümündeki bu gizemli yabancı, gölgelerin arasında o kadar hızlı hareket ediyordu ki, kasabalının hiç şansı yoktu.

     O gece gizemli adam sayıları 30 kadar kalan tüm kasabalının, çocuk ve ihtiyar ayrımı gözetmeden başlarını gövdelerinden dişleri yardımı ile koparmıştı.

     Bir yemek sofrası kurdu kendine kasabanın meydanına ve 60 cift gözü bir tabakta kendisine ikram etti. Kopardığı kafalardan sadece gözlerini oymuş başka yerlerine dokunmamıştı. O gece keyifle 5 saat boyunca tüm gözleri yedikten sonra ağzını bir bez ile narince silip kasabadan uzaklaştı gizemli yabancı. Gece'nin gözleri o kadar küçüktü ki, onları yemek yerine, hala elinde çevirerek, yavaş ve keyifli hareketlerle kasabadan uzaklaştı.