NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








29 Ekim 2011 Cumartesi

''KÜRT'' LERİNDE HAKLARI VAR!

     Ben Türk bir ailenin Türk bir evladıyım. Fakat daha geriye baktığımda, her ne kadar somut bir ize rastlayamasam da, atalarımın Türk olmadığı gibi bir hiss-i kablel vukuya sahibim. Belki ermeni, belki kazaklardır kim bilir. Kanımca, sonrasında bir şekilde atalarım asimile olarak Türk'lüğü benimsemişler. Bu benim soyum ile ilgili spesifik bir durum değil yalnızca. Ne yazık ki; Türkiye'de bir çok aile ferdi için durum aynı. Geriye dönüp baktığınızda bir çoğunuz bana hak verecek sinizdir. Kaç kişinin soyu Osman Bey'e dayanıyor? Fakat bir de öyle bir halk var ki azınlık olamayacak kadar çok, asimile olamayacak kadar da, soylarını tanıyorlar. İşte bu halk Kürt halkıdır.

     Şimdi tarihin tozlu raflarından gelmiş bir kaç bilgiyle olayı irdeleyelim. Kürt halkı neden öfkeli?

     Sanırım Türk'lerin Asya'dan başlayarak, hazar gölünün yanından doğru güney yarım küreye doğru yola koyulduklarını, orada Araplarla tanışıp müslümanlığı kabul ettiklerini daha sonra ise Anadolu'ya geldiklerinde bu gidişe bir dur diyerek yerleşik hayata geçtiklerini bilmeyen yoktur. Kim bilir belki biz gelmeden Kürt halkı gelmiştir önce, onlar hoşgeldin demek için karşılamışlardır bizi.

     Yıl 19 mayıs 1919. Milli mücadelenin başladığı yıllar. Siz zannediyor musunuz ki, o yıllarda şimdiki gibi orduyu uçaklarla, arabalarla bir yerden bir yere nakil etmek mümkündü? Devletin kasasında ilaç alacak para dahi yokken, ben bunun mümkün olacağını zannetmiyorum. Zaten olmadı da. O zamanlar tüm yurt harp ediyor. Ruslarla iş birliği yapan ermeni halkını saymazsak, herkes kenetlenmiş durumda. Türkler bir yandan Çanakkale'yi ve tüm batıyı savunurken, Kürt halkı da, aynı hasretle doğuyu düşman işgalinden kurtarmak için savaşıyor. O gün düşmanın Çanakkale'yi geçmesiyle başımıza gelecekler, doğu kanadının yıkılmasıyla da pekala gerçekleşebilecekti. Batı ne kadar Türk kanıyla sulanmışsa, doğuda bir o kadar Kürt kanıyla sulanmıştı.

     Milli mücadele Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde meyvelerini veriyor ve düşman dört bir yandan terk-i diyara mecbur bırakılıyordu.Ancak asıl büyük değişim, Kürt meselesinde yaşanacaktıM. Kemal Paşa aynı günlerde İzmit Kasrı'nda gazetecilerle yaptığı sohbette "O halde hangi livanın (ilin) ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar (özerk) olarak idare edeceklerdir." demişti. ve Yine İzmir İktisat Kongresi'nde, nufusa oranı %20 cıvarında olan kürtler için; Kürtler bu ülkenin asli unsurudur. Azınlık kabul edilemez ve yok sayılamazlar. En az onlarda Anavatan'ın kurtulmasında, Türk'ler kadar mücadele etmişlerdir... gibi sözler sarf edilmişti. Ne de olsa, bu topraklara, sanırım aynı renkte olduğu için seçilemiyor ama, Türk kanı kadar, Kürt kanıda akmıştır. Buraya kadar her şey güzel, fakat ne oldu da, daha sonra işler bu raddeye geldi?


     Daha sonralarda gelen hiç bir hükümet Türk halkından başka bir halkı bu topraklarda tanımadı. Oysa ülkenin doğusunda can veren binlerce Kürt askeri adına, Onların tek isteği biraz vefa idi. Yıllarca dillerini konuşamadılar, kendi dillerinde eğitim alamadılar, kendi televizyonlarını izleyemediler. daha bir çok istekleri fazla görüldü ve reddedildi. Asimile olmadıkları, asıllarını inkar etmedikleri için mi her sabah andımız okunurken, Türk'üm, doğruyum, çalışkanım... dedirtiliyor. Her sabah bana da Kürt'üm,doğruyum,çalışkanım dedirtselerdi, bende rahatsız olurdum her halde. Türk olmak güzel, andımız güzel, fakat kendimiz dışındaki diğer kültürleri yok sayarak yaşamaya devam etmek, hiç bir etik kurala sığmaz. Bunu söylerken elbetteki azınlıkları kastetmiyorum. Azınlık sayılmayacak kadar etken olan Kürt halkını kastediyorum yalnızca.


     Burada ki ince ayrıntı; lazı var, çerkezi var muhabbeti değil. Nufusun %20 sine tekavül eden, bu ülke için en az bizim kadar kanı dökülen bir halkın görmezden gelinmesi, daha kötüsü sonsuza dek sindirilmeye çalışılması. Asıllarını unutmadıkları için kimse onları suçlayamaz. Öyle ki, Küetlerin bu topraklarda verdikleri bağımsızlık mücadelesi, Kuzey Irak'ta da Taliban önderliğinde gerçekleştiriliyor.


     Bir takım hakları onlara sağlanmalı. Tabi ki bu toprakların sınırları yeniden çizilerek Kürdistan diye ipe sapa gelmez bir düşünceni kabulu mümkün değil. Fakat özerklik fikri, sıcak bakılacak bir fikirdir. Buradaki kürtleri değerlendirirken PKK yandaşı olanları tenzih ediyorum. İşleri terörle değil, demokrasiyle çözmek taraftarı olan Kürtleri kastediyorum. Burada bahsettiğim Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti'ni vatan kabul etmiş Kürtlerdir. Ezici üstünlüğümüzü diktatörlüğe ve faşizme dönüştürmek akla yatkın değildir.


     Dediklerim gücü elinde tutan, salt çoğunluğu oluşturan bir millet için anlaşılması güç gelebilir. Bunu aşmanın yolu ise sadece biraz empati kurmaktan geçiyor. 


     Biz bu topraklara göçerek geldik. Bu topraklar için can verdik. Fakat bu toprakların sahibi biz miyiz? Daha önceleri başka bayraklar dalgalanıyordu, bugün bizim şanlı bayrağımız, yarın kim bilir kimlerin bayrağı. Kudüs sayısız kez el değiştirdi, keza İstanbul'da öyle. Bunları ben söylemiyorum. Tarih söylüyor.


     Atalarımız ne demiş: Eski dosttan düşman olmaz! Bu sorunların çözümü masa başında yer alıyor, Dağlarda değil.


     Ve son olarak demek istiyorum ki; Dökülen şehit kanlarında, bu sorunları açan Kürtler kadar, onları görmezden gelen, olayları bu raddeye getiren tüm Türk demokratlarında payı vardır. Şimdi pazarlıklar yapılıyor, bazı haklar gecikmelide olsa Kürt halkına tanınıyor. Peki madem bu haklar verilecekti, geçmişte yeteri kadar sulanmadı mı ki de, bu kadar şehit kanı bulaştı bu topraklara?
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder