NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








22 Aralık 2012 Cumartesi

Huysuz ve Tatlı Kadın

     Ne o ana kadar bir kıza aşık olmuştum. Ne de o andan sonra bir kıza aşık olabildim.

     Onu öyle çok seviyordum ki, kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Buluştuğumuz zamanlarda hiç bir şey konuşmadan saatlerce bir birimize bakıp, el ele, göz göz oturabiliyorduk.
Bir gün ailesi ''Bizim gibi biri olsun. Bizden biri olsun'' demiş. İlk önce anlam veremedim bununla neyi kast ettiklerini. Daha sonra anlamıştım. Beni kızlarına layık görmemişler idi. Oysa, ben sevgimin ona layık olduğuna inanıyordum. Diğer hiç bir halimle ona layık olamasam da sevgimin ona layık olduğuna emindim. Çünkü onu öyle çok seviyordum ki, dünyayı istese yerinden oynatacak cesareti bulabilirdim kendimde.

     Ayıramadılar bizi. Sevgim, onun sevgisiyle birleşince ayıramadılar bizi. Her geçen gün aşkımız büyüdü. Ya da biz büyüdüğünü sandık.

     Üniversiteyi kazandım. Şehir dışında okuma fikri, ondan uzakta geçireceğim yılları düşündükçe ızdırap veriyordu. Gitme dese gitmezdim. Bunu ona söylemeye hazırlanırken. Ailesinin son kozunu oynadıklarını öğrendim. Onu da yurt dışına gönderiyorlardı. Kusursuz bir tesadüftü bu. Ailesiyle başa çıkabilirdim ama kader ile çıkamazdım. Denedim ama çıkamadım. Ve o gitti. Sonra ben gittim.

      Onu öyle çok seviyordum ki bir gün gidebileceği ihtimalini hiç düşünmemiştim. Gitme ihtimali olduğunu bir an bile düşünmüş olsaydım, ''ihtimal'' sözcüğüne yıllarca bitmeyecek bir kin besleye bilirdim. Şimdi bir gün, bir yerde yeniden karşılaşabilme ihtimalini tahayyül ediyorum bazen.

     Ben döndüm. Belki o da dönmüştür.Belki hala aynı şehirdeyizdir. Belki bir gün bu yazıyı okur. Belki şarkılar bir gün yeniden onu söyler. Kim bilir?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder