NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








25 Ekim 2014 Cumartesi

AŞK APTALLIKTIR

     Kısacık bir hikayeydi yazmak istediğim; başı belli, sonu belli olan...

     Lunapark'ta, fazladan yer kalmadığı için aynı çarpışan arabayı paylaşmak zorunda olan iki yabancının tanışmasıyla başlayacaktı ve aynı yatakta gözlerini yuman tek ömür olarak bitecekti. Hepsi bu kadar olmalıydı. Arada kalan senelerde çocukların ödevleri, torunlara bakılması gibi herkesin başında olan dertleri paylaşacaktık. Hayat bizim için bu kadar basit, ama mutluluk içerisinde geçecekti işte.

     Her şeyin eksiksiz olduğu bir gece de, lunapark kısmını da geride bırakmışken üstelik, her şey olabileceği kadar güzeldi. Önümüzde yalnızca su gibi geçecek ve içi güzel anılarla doldurulacak bir ömür vardı. İşin zor kısmını atlatmış olmamıza rağmen, o gece adını koyamadığım bir sebepten tartışmaya başlayana kadar her şeyin yolunda gittiğine neredeyse emindim. Sonra, onun ayrılmak istemesiyle, benim evlilik teklifi için hazırladığım sürprizi hayat geçirmem aynı zamana denk gelmişti sanırım; restorantın 2. kattaki camından atlamadan önce son hatırladığım şey buydu.

     Bunu neden yaptığımı bilmiyorum, ama pişman olmuştum. Çünkü gözlerimi açtığımda hayatımın kalan kısmını birlikte geçirmek isteyeceğim kadına bakıyordum. Tam karşımda duruyordu, ama artık orada durmasının bir önemi kalmamıştı. Vicdan azabı duyduğu için bunu yaptığına emindim. Gözlerimi geri kapadım. Gidene kadar onunla konuşmak istemiyorum. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Çıkış kapısından çıkıp, öylece gitmek varken, neden camdan atladığım hakkında en ufak bir fikre sahip değildim? Sorarsa, verecek mantıklı bir cevabım bile yoktu. Bence benim gibi birini terk etmek onun en doğal hakkıydı.

     Ben bunları düşünürken içeri doktor girdi. Baygın olduğumdan istifade, iki saat öncesine kadar hayatımda olmak istemeyen kadına, bir daha asla yürüyemeyeceğimi açık yüreklilikle ve bir çırpıda söyledikten sonra girdiği gibi çıktı odadan. Kadın ağlamaya başladı. Kendini bu durumdan sorumlu tuttuğu için olabileceğini düşündüm; tıpkı burada olma sebebi gibiydi. Oh, iyi oldu sana müstahak diye geçirdim içimden. Sen misin beni terk eden? Doktora da helal ama, nasılda bir çırpıda söyledi; öyle tokat atar gibi... Bir süre adeta arkama yaslanıp, kadının hıçkıra hıçkıra ağlayışını keyifle dinlendikten sonra, aniden içimde ''Ah'' diye bir nida kopuverdi; ne kadar da aptaldım, dakikalar önce bir daha asla yürüyemeyeceğimi öğrenmiştim ama ben hala kadının benim yüzümden acı çekmesinden dolayı zevk duyuyordum. Galiba onu hala seviyordum.

     İşte başı belli olan hikayemin, artık sonunun nereye gideceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Oysa ki, benim tek istediğim, sıradan sorunları olan, sıradan bir evlilik yapmaktı; sonrasında da sıradan bir hayat... Başı belli, sonu belli bir hikaye yazmaktı anlayacağınız.
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder