NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








22 Şubat 2013 Cuma

POLİS

     İki yanında, iki polis vardı uzun dar kolidoru yürürken. Nezarethaneye giden yollar soğuktu. İçi ürperdi. Hiç bir şey düşünmeden yürüdü. Aralıklı yanıp sönen tavan ışıklarına aldırmıyordu. Gözlerini yerdeki çoğu çatlamış ve pis fayanslara dikti.

     Köşeyi döndüklerinde nezaretlerin olduğu yere geldi. Onlar içeri girdiklerinde nezarette bir kıpırdama oldu. Bir sürü ayrılmış bölme vardı. Her bölmede bir suçlu kalıyordu. Hepsi kan revan içerisindeydi. Bölmelere bakmamaya çalışıyordu. Ama gözlerinin görmediklerine rağmen, kulaklarının işittiklerine engel olamıyordu. Şimdi önünden geçtikleri bölmede bir polis memuru, yere kapaklanan adamın sırtına elindeki sopayla acımasızca vuruyordu. Hiç bir şey hissetmeden yürüdü. İniltiler içerisinde yürüdü. En sondaki bölmeye geldiklerinde durdular.


     Bir memur yeni ve daha diri birinin geldiğinden memnun sırıtıyorken kapıyı açtı. Arkadan fazla sıkıldıkları için bileklerini acıtan kelepçenin açılmasıyla bir rahatlama geldi. Sonra gelişi güzel bir tekme yiyerek bölmenin içerisine yuvarlandı.


     Saat epey geç olmuştu. Duvar dibine özensizce atılan bir kutunun üzerine kıvrılmıştı. Üşüyordu. Her yerde iniltiler ve böğürme sesleri vardı. Burası hastalıklı bir yerdi. İki polis içeri girdi. Hiç bir ifade taşımıyordu yüzleri. Acele içerisinde bulunduğu bölmeye girdiler. Ne olduğunu anlamadan adamı kaldırıp, bir sandalyeye oturttular. Arkadan kelepçeleyip, gözlerini bağladılar. Sonrada tekrar kapıyı kapatıp, bir şey demeden çıktılar.


 Sabaha karşı kapı tekrar açıldı. Bir iki polis memuru içeri girdi. Yürürlerken yüzlerindeki gülümsemeli ifadeler, daha önce bilinen hiç bir mutluluğu tanımlamıyordu. Bu başka bir gülümsemeydi. Sinsice bir gülümsemeydi. Elindeki jopu, yürürken parmaklıklara çarptırarak, bölmelerdekilerin içerisine korku salıyordu. Derken bir bölmenin önünde durdu. İçerideki adam gayr-i ihtiyarı duvara doğru sindi. Yüzünde korku vardı. Bu korkudan beslenen polis memurları bir kahkaha patlatarak devam ettiler.


     Sonunda adamın bölmesinde durdular. Kapı gıcırdayarak açılırken sandalyedeki adam irkildi.İkisi birden içeri girdiler. 


     Girerlerken, tek duyabildiği gülüşmeleri oldu. Adamlardan biri ‘’ Oooo, nihayet beyimiz uyanmış.’’ Dedi. Adamın sesinden 45 yaşlarında olduğu izlenimine kapıldı. Kalın ve gür bir sesi vardı. İnsana güven veren bir sesti bu. Tam cevap vermek için konuşmaya çalıştığında bir öksürük nöbetine yakalandı. Sanki yıllardır konuşmuyor ve boğazları tozla kaplıymış gibi hissetti. Her konuşmaya çalıştığında boğazları acıyor ve öksürüyordu. ‘’Sesini yorma ona ihtiyacın olacak’’ dedi diğer adam. Sesi diğerine göre daha inceydi. Aslında normal bir ses tonu vardı fakat, diğerinin sesi çok daha kalın ve gür çıktığı için ona, bu adamın sesi çok ince geldi. 20 yaşlarda olduğu gibi bir hisse kapıldı. Tekrar konuşmak üzere, ‘’ Merhaba beni buraya neden…’’ diye devam ederken, cümlesini tamamlayamadan, yüzüne gelen tekmenin şiddetiyle, sandalye ile birlikte geriye doğru sertçe savruldu ve yere düştü. Deli gibi öksürmeye başladı. Bu kez konuşmaya çalışmaktan ziyade, boğazına dolan kanları dışarı püskürtmek için öksürüyordu. Genç olduğunu düşündüğü adam gülüyordu. Tekmeyi atanın o olduğunu düşündü. Diğer adamın hiç sesi çıkmıyordu. Garip bir şekilde ona karşı güven duymaya başlamıştı. Denize düşen yılana sarılır misali. Nihayet yaşlı olan, genç olan adamı susturup, kendisini yerden kaldırmasını emretti. Sertçe saçlarından yakalayarak, bir hamlede sandalyeyi eski konumuna getirdi. Sesine göre çok daha güçlüydü. Saç köklerinde hissettiği acı, yediği tekmeden daha kısa süreli ve keskin olmuştu. Birden ağzındaki bütün kanı kırılan iki dişiyle birlikte yere tükürdü. Yuttuğu birkaç yudum kan sanki boğazındaki tozu temizlemişti. Birden bağırmaya başladı. ‘’ Siz kimsiniz? Ben bir şey yapmadım. Nerdeyim, burası neresi? Yardım edin banaaaa! İmdaaatt! ‘’ Bu defa da sağlam bir yumruk önce midesine, daha sonra da tam burnunun üzerine geldi. Midesine yediği yumrukla sesi bıçakla kesilir gibi gitmişti. Ardından gelen yumruk pek acı verici değildi ama burnundaki birkaç kemiğin çatırdıyarak kırıldığını duymuştu. Burnu çeşme gibi akıyordu. O saatten sonra onlar soru sormadan konuşmanın pek iyi bir fikir olmadığını anlamıştı. ‘’ Böyle daha iyi ‘’ dedi genç olanı hafifçe gülerek. Bunu derken sesinden, keyif aldığı belli oluyordu. Diğeri konuşmaya başladı: ‘’ Bak genç adam, eğer zorluk çıkarmadan bize istediğimizi verirsen, buradan sağ salim çıkmana, annene ve küçük kız kardeşine dönmene izin veririz. Eğer konuşmazsan ne yazık ki, sonunun diğerleri gibi olacağını üzülerek belirtmeliyim. Şimdi söyle bakalım kime hizmet ediyorsun? Sizi kim komuta ediyor? Nerelerde toplanıyorsunuz? Emirleri kimden alıyorsunuz? Senin dışındakiler ya kaçtı ya öldü. Sadece sen ve hala baygın bir kız var elimizde. Uyanınca ona da sıra gelecek. Şimdi bizi uğraştırmadan anlat her şeyi. ‘’ Artık o kadar da güven duymuyordu adama ama yinede konuşarak sorunu çözmeye çalıştığı için genç olandan daha iyi olduğunu düşündü. Ama ne demek istediğine anlam veremedi. ‘’ Hiçbir şey hatırlamıyorum ‘’ diyebildi sonunda. ‘’ Demek zor olan yoldan halledeceğiz bu işi..! dedi. Adamlar dışarı çıktılar ve bir şey söylemeden gittiler...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder