İki yanında, iki polis vardı uzun dar kolidoru yürürken. Nezarethaneye giden yollar soğuktu. İçi ürperdi. Hiç bir şey düşünmeden yürüdü. Aralıklı yanıp sönen tavan ışıklarına aldırmıyordu. Gözlerini yerdeki çoğu çatlamış ve pis fayanslara dikti.
Köşeyi döndüklerinde nezaretlerin olduğu yere geldi. Onlar içeri girdiklerinde nezarette bir kıpırdama oldu. Bir sürü ayrılmış bölme vardı. Her bölmede bir suçlu kalıyordu. Hepsi kan revan içerisindeydi. Bölmelere bakmamaya çalışıyordu. Ama gözlerinin görmediklerine rağmen, kulaklarının işittiklerine engel olamıyordu. Şimdi önünden geçtikleri bölmede bir polis memuru, yere kapaklanan adamın sırtına elindeki sopayla acımasızca vuruyordu. Hiç bir şey hissetmeden yürüdü. İniltiler içerisinde yürüdü. En sondaki bölmeye geldiklerinde durdular.
Bir memur yeni ve daha diri birinin geldiğinden memnun sırıtıyorken kapıyı açtı. Arkadan fazla sıkıldıkları için bileklerini acıtan kelepçenin açılmasıyla bir rahatlama geldi. Sonra gelişi güzel bir tekme yiyerek bölmenin içerisine yuvarlandı.
Saat epey geç olmuştu. Duvar dibine özensizce atılan bir kutunun üzerine kıvrılmıştı. Üşüyordu. Her yerde iniltiler ve böğürme sesleri vardı. Burası hastalıklı bir yerdi. İki polis içeri girdi. Hiç bir ifade taşımıyordu yüzleri. Acele içerisinde bulunduğu bölmeye girdiler. Ne olduğunu anlamadan adamı kaldırıp, bir sandalyeye oturttular. Arkadan kelepçeleyip, gözlerini bağladılar. Sonrada tekrar kapıyı kapatıp, bir şey demeden çıktılar.
Sabaha karşı kapı tekrar açıldı. Bir iki polis memuru içeri girdi. Yürürlerken yüzlerindeki gülümsemeli ifadeler, daha önce bilinen hiç bir mutluluğu tanımlamıyordu. Bu başka bir gülümsemeydi. Sinsice bir gülümsemeydi. Elindeki jopu, yürürken parmaklıklara çarptırarak, bölmelerdekilerin içerisine korku salıyordu. Derken bir bölmenin önünde durdu. İçerideki adam gayr-i ihtiyarı duvara doğru sindi. Yüzünde korku vardı. Bu korkudan beslenen polis memurları bir kahkaha patlatarak devam ettiler.
Sonunda adamın bölmesinde durdular. Kapı gıcırdayarak açılırken sandalyedeki adam irkildi.İkisi birden içeri girdiler.
Girerlerken, tek duyabildiği gülüşmeleri oldu.
Adamlardan biri ‘’ Oooo, nihayet beyimiz uyanmış.’’ Dedi. Adamın sesinden 45
yaşlarında olduğu izlenimine kapıldı. Kalın ve gür bir sesi vardı. İnsana güven
veren bir sesti bu. Tam cevap vermek için konuşmaya çalıştığında bir
öksürük nöbetine yakalandı. Sanki yıllardır konuşmuyor ve boğazları tozla
kaplıymış gibi hissetti. Her konuşmaya çalıştığında boğazları acıyor ve öksürüyordu.
‘’Sesini yorma ona ihtiyacın olacak’’ dedi diğer adam. Sesi diğerine göre daha
inceydi. Aslında normal bir ses tonu vardı fakat, diğerinin sesi çok daha kalın
ve gür çıktığı için ona, bu adamın sesi çok ince geldi. 20 yaşlarda olduğu gibi
bir hisse kapıldı. Tekrar konuşmak üzere, ‘’ Merhaba beni buraya neden…’’ diye
devam ederken, cümlesini tamamlayamadan, yüzüne gelen tekmenin şiddetiyle,
sandalye ile birlikte geriye doğru sertçe savruldu ve yere düştü. Deli gibi
öksürmeye başladı. Bu kez konuşmaya çalışmaktan ziyade, boğazına dolan kanları
dışarı püskürtmek için öksürüyordu. Genç olduğunu düşündüğü adam gülüyordu.
Tekmeyi atanın o olduğunu düşündü. Diğer adamın hiç sesi çıkmıyordu. Garip bir
şekilde ona karşı güven duymaya başlamıştı. Denize düşen yılana sarılır misali.
Nihayet yaşlı olan, genç olan adamı susturup, kendisini yerden kaldırmasını
emretti. Sertçe saçlarından yakalayarak, bir hamlede sandalyeyi eski konumuna
getirdi. Sesine göre çok daha güçlüydü. Saç köklerinde hissettiği acı, yediği
tekmeden daha kısa süreli ve keskin olmuştu. Birden ağzındaki bütün kanı
kırılan iki dişiyle birlikte yere tükürdü. Yuttuğu birkaç yudum kan sanki
boğazındaki tozu temizlemişti. Birden bağırmaya başladı. ‘’ Siz kimsiniz? Ben
bir şey yapmadım. Nerdeyim, burası neresi? Yardım edin banaaaa! İmdaaatt! ‘’ Bu
defa da sağlam bir yumruk önce midesine, daha sonra da tam burnunun üzerine
geldi. Midesine yediği yumrukla sesi bıçakla kesilir gibi gitmişti. Ardından
gelen yumruk pek acı verici değildi ama burnundaki birkaç kemiğin çatırdıyarak
kırıldığını duymuştu. Burnu çeşme gibi akıyordu. O saatten sonra onlar soru
sormadan konuşmanın pek iyi bir fikir olmadığını anlamıştı. ‘’ Böyle daha iyi
‘’ dedi genç olanı hafifçe gülerek. Bunu derken sesinden, keyif aldığı belli
oluyordu. Diğeri konuşmaya başladı: ‘’ Bak genç adam, eğer zorluk çıkarmadan
bize istediğimizi verirsen, buradan sağ salim çıkmana, annene ve küçük kız
kardeşine dönmene izin veririz. Eğer konuşmazsan ne yazık ki, sonunun diğerleri
gibi olacağını üzülerek belirtmeliyim. Şimdi söyle bakalım kime hizmet
ediyorsun? Sizi kim komuta ediyor? Nerelerde toplanıyorsunuz? Emirleri kimden
alıyorsunuz? Senin dışındakiler ya kaçtı ya öldü. Sadece sen ve hala baygın bir
kız var elimizde. Uyanınca ona da sıra gelecek. Şimdi bizi uğraştırmadan anlat
her şeyi. ‘’ Artık o kadar da güven duymuyordu adama ama yinede konuşarak
sorunu çözmeye çalıştığı için genç olandan daha iyi olduğunu düşündü. Ama ne demek
istediğine anlam veremedi. ‘’ Hiçbir şey hatırlamıyorum ‘’ diyebildi sonunda.
‘’ Demek zor olan yoldan halledeceğiz bu işi..! dedi. Adamlar dışarı çıktılar ve bir şey söylemeden gittiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder