NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








16 Eylül 2015 Çarşamba

AŞIRI TUHAF OLAN BİR 16 EYLÜL HİKAYESİ


     Yazmasaydım unutur giderdim bunları.

     O sabah her zamankinden yarım saat geç uyandığımda anlamıştım bir şeylerin ters gideceğini. Uyku düzenime Mecnun'un Leyla'ya olan sadakatinden daha bağlıydım çünkü.

     Öğleden önce bulunmam gereken bir yerde bulunmadığımı fark etmiştim. Aslında tam saatinde oradaydım ama, güvenliğin, ''Yanlış yere gelmişsiniz,'' demesi işleri berbat etmişti.

     Öğleden sonra arabamın anahtarları kayboldu. Yeni anahtar gelene kadar araba çalınmasın diye tam dört saat güneşin altında bekledim. Beklerken de düşünecek epey zamanım oldu. Gerçekten başka biri, yani herhangi biri benim başımı dört saat beklemiş miydi? Hatırlayamadım. Ama ben arabamı beklemiştim. Çok sevdiğimden mi? Hayır! Mecburiyettendi. Yine de durumumda bir değişiklik yaratmıyordu bu mecburiyet, çünkü bu sebepten de bir bekleyenim olmamıştı hiç.

     Bu süre içinde iyi hiçbir şey olmadı. Karşımdaki bankanın güvenlik görevlisi 20 dakika da bir sigara içmek için kapıya çıkıyordu. Beşinci defasında bir şeye sinirlenmiş olacak ki, yarısında fırlattı sigarayı.

     Sıcak ve caddenin gürültüsü insanı gerçekten çılgına çevirecek türdendi. Dış görünüşü itibari ile öğretmen olduğundan neredeyse emin olduğum bir kadın tam önümde takılıp düştü. Yerden kalkmasına yardım ederken aramızda geçen kısa dialog sonucu öğretmen olmadığını anladım. Çünkü bu kurada malesef atanamamış. ''Bir daha ki sefere inşallah,'' dedi. ''Allah isterse...'' dedim ben de. Anlamadı. ''Söylediğiniz kelime, yani 'İnşallah', 'Allah isterse' demek. Aslında sizinle aynı şeyi söyledim az önce,'' dedim. ''Ha, öyle mi?'' dedi ve kuşkulu bir teşekkür edip gitti.

     Az ilerideki üst geçitte dilenen kadın bir saatte benim bir günlük kazancımdan fazla parayı cebine indirirken hala halinden memnun değil gibiydi. Onun yerinde olmak istemeyen herkes, benim gibi bir saat boyunca onu izlemiş olsa, eminim fikirlerini değiştirirlerdi. Daha sonra kara kuru bir çocuk hızla koşarken kadının tam önünde frene bastı. Memelerinin derinliklerinden çıkardığı bir keseyi çocuğa verdikten sonra, kara kuru sabi, hızla ivmelenerek oradan uzaklaştı. Bir iki dakika sonra polis geldiğinde ise, kadın direnmeden onlarla beraber gitti.

     Ah, işte bizim güvenliğin yirmi dakikası dolmuş olacak ki, yine kapıda belirdi. Güneş batmak üzereydi. Araba çalınmamış, yedek anahtar gelmişti. Tam her şey yoluna giriyor derken, inanılmaz bir şey oldu ve gerçekten de her şey yoluna girdi. Tuhaf bir gündü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder