NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








29 Eylül 2015 Salı

EVRENİN EN ÖFKELİ YAZARI

Evrenin en öfkeli yazarıydı. Kalemi kan renginde yazıyordu. Acıması yoktu kelimelere karşı. Merhamet geçirmez duvarlarla ördürmüştü odasını. Kapı yerine bir ayna duruyordu duvarların ortasında. Ancak öfkesinden deliye dönenler karşı tarafı görebilirdi ve karşıyı görenler girebilirdi yalnızca odaya.  Henüz öyle ayaklar çiğnememişti kahverengiyi, yeşili, maviyi…

Çıkardı ana rahminden, yeni doğan bir sabiyi çıkarır gibi kızıl mürekkebe boyanmış kağıdı daktilosundan.  Ardından dikkatlice bir başkasını taktı. Bu hayatta bir tek doğum sancıları çeken daktilosuna acı çektirmeyi sevmezdi. Bu yüzden mümkün olduğunca hızlı yazar ve her sayfada dünyaya  öfkeden çılgına dönmüş yeni bir hayat verirdi.

Mürekkebine huzur bozan adını takmıştı. Sevmiyordu dünyayı ve ondan türetilmiş olan hiçbir şeyi. Sevimli bir tavşan onun kalemi ile tanıştığı vakit, mutasyona uğramış dev bir lağım faresine dönüşürdü. Lağım farelerinin birbirlerini yemekten hoşlanmalarının altında yatan ironiyi ise dünyadaki kardeş kavgalarından alırdı.  Onun beyaz topraklarında kimse bir birini sevmeye cesaret edemezdi örneğin. Kim buna cesaret ederse, kızıl bulutlardan boşalan yağmura gizlenen böcekler yerdi kalplerini hemen.  Çünkü,  kırılacaksa sonunda hiç sevmemeliydi bir kalp ona göre.

Fakat her şeye rağmen evrenin en öfkeli yazarı son cümlesinde ise her zaman bağışlanmayı dilerdi ve imzasını  ‘’Dünya’nın bu kadar kötü oluşu benim suçum değil,’’ diye atardı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder