Hayattaki son tanıdığını, karısını da toprağa verdikten
sonra bir başına kalan Hurdacı Mustafa, terörist olmadan önce kahveyi sütlü
severdi. Çayı şekersiz, rakıyı susuz, sigarayı ise sarma içerdi. Akşam eve
geliş saati hep şaşardı ve her gece el arabasının tekerlerini sökerdi;
çalınırsa yerine yenisini alamam diye. Sonra da döşeğinin başına yaslar, tüm
gece lastik kokulu rüyalar görürdü. Gülmeyi çok severdi; bir de sıkça ölürdü.
Örneğin, hurda toplayamadığı zamanlarda bütün gün açlıktan ölürdü. Sokağa
çıktığında kapısında toplanan kedileri her sabah mutlaka okşardı. İki sokak
ötedeki adını bilmediği kır saçlı yaşlı kadının
'Cam Çocuk' lakabını taktıkları oğlunu güldürmek için garip hareketler yapardı
karşı kaldırımdan, sonunda da kasketini çıkarıp başı ile selam verir, yola
devam ederdi. Her şeye rağmen neşeli adamdı Hurdacı Mustafa.
Bir sabah terörist bir eylemin ortasında kaldı.
Kurşunlanan bir arabanın jantından seken kör bir parça saplandı yüreğinin orta
yerine. Oracıkta yığıldı. Düşerken tutunduğu el arabasının lastiğine sıkı sıkı
sarıldı. Hayata tutunur gibiydi, ama bir insandan çok bir kelebeğin hayatıydı
bu…
Ertesi gün kahraman polisin vurduğu kılık değiştirmiş
terörist olarak haberlere çıktı Hurdacı Mustafa. Aksini iddia edecek kimsesi
yoktu şu hayatta. Haberi izleyen cam çocuğun kır saçlı annesi ''Görüyor musun
haini, hiç te anlamadık,'' dedi çocuğuna. ''Allah korudu, ya sana da bir şey
yapsaydı,'' diye sarıldı ardından narince. Komşuları yıllarca bir teröristle
aynı çatı altında nasıl yaşadıklarına hayret ettiler ve bunca zaman hiç belli
etmeyişine şaşırdılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder