NIETZSCHE AĞLADIĞINDA BEN GÜLÜYORDUM








23 Ekim 2015 Cuma

SARI SARDUNYALAR ÇİÇEKÇİLİK (SAKSININ İNTİKAMI 1)

     ''Bir saksı intikam alır mı hiç?'' Bu cümlenin ilk bakışta oldukça tuhaf geldiğinin farkındayım. Ama ortada bir saksının intikam almasını gerektirecek bir durum varsa almalı. Siz de bu seferlik saksı için bu durumu olağan karşılayabilmelisiniz. Bu hikaye de zaten bunun için var; daha önce dünyada hiç bir saksıya tanınmamış bir hakkı tanımak için.

     Dün akşam saatlerinde, evdeki canlı nüfusunun artışında benden daha çok katkısı olan bitkimin yapraklarını siliyordum. Aniden bir tohumun toprağa düştüğünü fark ettim. Bir defasında bir yerde bitkilerin stres altında üreme eğilimi gösterdiklerini okumuştum. Bir tehditle karşılaştıklarında, neslin devamını sağlamak adına, mevsimine bakmadan etrafa tohum atarak üremeye çalışıyorlardı. Yani, yerli yersiz atılan bu tohum, bitkinin benden korkuyor olduğu gerçeğini anlamamı sağlamıştı. Şimdiye kadar aramızda tatsız olacak hiç bir olay yaşanmamıştı ya da en azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Her akşam bir bardak suyunu vermeden yatmazdım. Arada bir çevreden topladığım çeşitli çiçekleri toprağının içerisine yerleştirerek gerekli olan vitaminleri organik yollardan almasını sağlardım. Doğru ışığı ve doğru yeri bulana kadar evin içinde önce metrelerce sonrasında ise milimetrik hesaplarla yerini ayarlamıştım. Tüm bunlardan sonra benden neden korkuyor olduğunu anlamam mümkün değildi.

     Tohumu atalı bir haftayı biraz geçiyordu. Cumartesi gecesiydi. O gün eve geç gelmiştim. Bitkiyi yerde can çekişirken görünce bir an aklımı kaçıracak oldum. Koşarak yanı vardım. Bir taraftan köklerini yere saçılan toprakla örtmeye çabalarken diğer taraftan buna neyin sebep olmuş olduğu ile ilgili etrafı kolaçan ediyordum. Parçalanan saksı etrafa dağılmıştı. Bir parçasının ise bitkinin gövdesine saplandığını fark ettim. Acele ile parçayı gövdeden çekip çıkardım. Gövde neredeyse kopmak üzereydi. Aklımı kaçıracaktım. Bitkinin etrafında saksı parçalarından başka hiç bir şey yoktu. Tabi ya saksı! Bunu daha önce neden düşünememiştim. İki ay önce onu bir arkadaşımdan almıştım. Bir gece tatil dönüşü eve geldiğinde saksıyı yana devrilmiş ve içindeki tüm toprağın boşalmış bir halde bulduklarını söylemişti. İçindeki çiçek ise çoktan solmuştu. İkinci defa ektikleri çiçek ise, daha ayı dolmadan kurumuştu. Daha sonra saksıyı atacaklarını öğrendiğimde onlara alabileceğimi söyledim. Benim bitkininkinin değişme zamanı gelmişti. Daha büyük bir saksıya geçmeliydi. Bunun işimi göreceğini söyledim. Onlarda kırmadılar beni, hediye ettiler. İki ayı daha doldurmadan benim bitkimi de trajik bir sonun içine sürüklemişti. Peki anlamadığım, neden kendi canına da kıymıştı? Neden?

İşte o an gerçeğin gözlerimin önünde öylece yattığını anlamıştım. ''SARI SARDUNYALAR ÇİÇEKÇİLİK'' Burası bitkimi satın aldığım yerdi. Tabi ya nasıl bu kadar aptal olabilirdim. Bitkiyi alırken bu saksının içerisindeydi. Şimdi hatırladım. Dükkan sahibi ısrarla saksısı ile almamı söylediyse de, bu saksının onun için büyük olduğunu ve alamayacağımı söylemiştim. O gün onları ayırmış olmamın cezası mıydı peki bu? Saksım benden intikam mı almıştı. Ya da kim bilir belki de ikili bir ittifaktı bu; bir daha hiç ayrılmamak için bu yolu seçmiş olan iki farklı dünyanın kendi kaderlerini tayin etme tercihi.

     Sonra ani bir karar aldım: Onlar için yolun sonu burada, döşemenin üzerinde gelmeyecekti. Henüz ölmeleri için çok erkendi. Bu yüzden saksının dağılan tüm parçalarını özenle topladıktan sonra üç saatlik bir uğraşın ardından eski haline getirmeyi başarmıştım. Ardından şanslı olan bitkimin kopmasına ramak kalan gövdesini eski haline getirerek bantla sardım. Beni anladıklarını biliyordum. Bu yüzden de her ne olursa olsun onları bir daha ayırmayacağıma dair onlara söz verdim.

     Yanılmıştım. Resmen çok fena çuvallamıştım. Ertesi gün geldiğimde yine saksının yere düşmüş olduğunu ve bitkinin bu kez üç parçaya bölünmüş olduğunu görünce anladım. Her parçanın yanında keskin bir saksı parçası duruyordu. Onlar bir daha ayrılmamak için beraber ölümü seçmiş değillerdi, bir sebepten kanlı bıçaklı olan iki farklı dünya olmalıydı onlarınkisi. Bunu nasıl anlayamamıştım. Bitkim o gün o tohumu benden korktuğu için değil, ondan korktuğu için atmıştı. Ne kadar da aptaldım. Onları yeniden bir araya getirmek için bir de saatlerce çaba harcamıştım. Saksının mutlak intikam planını tamamlayabilmesi için ona  ellerimle yardım etmiştim. Bitkimin hayatını kurtarabilecekken, onu ikinci defa ölümün kucağına ben bırakmıştım. Kendimden nefret ediyordum.

     Şimdi saksı için bir son düşünmeden hemen karar vermeyecektim. Saksının haklı olabileceği ihtimalini de değerlendirmeliydim. Bir hata daha yapmak istemiyordum. Yarın bunun için soluğu ilk iş ''SARI SARDUNYALAR ÇİÇEKÇİLİK''te alacağım.

Yazılmaya gerekli görülen not: Yani biliyorum böyle hikaye olmaz ama, oldu bi'kere na'palım. Sonuna kadar sabırla okuyan herkese teşekkürler.






2 yorum:

  1. merhaba :)

    farklı dünyalarda yaşamak isteği ne olursa olsun baskın geliyorsa yapacak fazla bir şey olmuyor ne yazık ki..

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Evet, akışına bırakmalı bazen, sonu her nereye götürürse artık... :)

    YanıtlaSil